31 Temmuz 2016 Pazar

TV ve Şiddet

Bugüne kadar televizyon izlemenin çocuklar üzerindeki etkisiyle ilgili bir çok çalışma yapıldı. Geldiğimiz noktada televizyonun çocukları nasıl etkilediğine dair başlıklar nelerdir?


Televizyon kuşkusuz yaklaşık yüz yıllık icadından bugüne kadar kitle iletişim aracı olarak insanları ve yaşantılarını etkilemektedir. Aile ve sosyal yaşamlar, zihinsel gelişim, dil gelişimi, tüketim ve beslenme alışkanlıkları, globalleşme açısından tarihsel gelişimden söz edebiliriz.

Çocuklar açısından değerlendirildiğinde yaş dönemlerine göre olumlu veya olumsuz farklı etkilenmektedirler.

0-3 yaş çocuklar ve TV
0-3 yaş sevgi ve güven gereksiniminin tam karşılanması gereken bir dönemdir. Çocuğun beslenme, temizlik ihtiyaçlarının yanında kucaklamak, okşamak, onunla konuşmak, sevildiğini hissettirmek, onunla oyun oynamak, düzenli olarak onu gezdirmek, beraber kaliteli zaman geçirmek onun zihinsel, duygusal, sosyal, dil ve motor gelişimine katkıda bulunur. Çocuğun bu dönemlerde duygusal ve sosyal açıdan cansız bir uyaran ile karşı karşıya kalması konuşmasına, bakışına, gülmesine karşılık alamaması, iletişim ve etkileşim sağlayamaması, sosyalleşme ve bireyselleşmesini olumsuz etkileyecektir.
Günlük 1-2 saatin üzerinde tv karşısında bırakılan 0-3 yaş çocuğu ,sosyal gelişim, duygusal etkileşim ve karşılık verme, sosyal ortamlara uyum , insanlar ile ilgilenme , onlara yakınlık gösterme , yaşıtlarına ilgi , iletişimde konuşma , anlamlı jest ve mimikler , heceleme , agulama , ses çıkarma , cümle kurma için gerekli olan fonksiyonların gelişiminde gecikmeler veya yetersizlikler görülür. Bu duruma yani iletişim ve etkileşim bozukluğuna yol açabilecek diğer nedenlerin olup olmadığı incelenmelidir.

4 -7 yaş çocuklar ve TV
Bu dönemde anne baba , arkadaş ve sosyal çevre ile etkileşim ve iletişim belirgin olarak artmış ve artık erişkinlerle birlikte belirgin olarak uyum sağlanmıştır. Bu dönemde gerek dil gelişimi , gerek motor gelişim de önemli aşamalar kaydedilir.
TV'nin bu dönemde çok aşırı izlenmesi çocuğun dil ve sosyal gelişiminde bazı sıkıntıların ve eksikliklerin oluşmasına neden olabilir. Bu dönemde çocuklar TV de gördükleri görüntüleri tamamen somut olarak yorumlarlar yani çocuklarda tam olarak soyut düşünce gelişmediği için gerek çizgi filmler gerek filmler de görülen görüntüler olduğu gibi algılanır. Çocuk bütün bunları olduğu gibi uygulamaya çalışabilir. Yani çizgi filmde gördüğü bir hareket veya sahneyi olduğu gibi yapmaya çalışabilir. Çocuk için bu dönemde şiddet içeren ve aşırı abartılı konulardan oluşan çizgi filmler oldukça sakıncalı olabilir. Bilinçaltı şiddet duygularının yerleşmesine neden olabilir . Aynı zamanda çocuğun bu dönemde izleyeceği gerilim, korku veya aşırı şiddet içeren görüntülerden çocuklar oldukça aşırı etkilenebilir , bu durum onları akla gelen görüntüler ve düşünceler ile günlerce rahatsız edebilir. Ek olarak çocukta uyku bozukluğu , yalnız kalmak istemememe , korku ve endişe duyguları yerleşebilir . O nedenle anne babaların bu dönede izlenen programlara özellikle dikkat etmesi gerekir.

7-12 yaş arası çocuklar ve TV
Bu dönem eğitim ve öğretimin başladığı okul dönemidir. Aynı zamanda TV 'nin eğitim amaçlı kullanımından daha fazla yararlanacak bir yaş grubunu oluşturmaktadır. Bu yaş grubunda soyut düşünce yerleşmeye başlamış olmasının etkileri görülür. Çocuklar TV deki görüntülerden yetişkin düzeyinde etkilenmeye başlarlar. Yukarıda değindiğimiz gibi bu yaş grubunda da şiddet içeren , korku ve gerilime neden olan sahnelerin çocuğun gelişiminde problem oluşturacağını söylemek gerekir. Yukarıda bahsettiğimiz iletişim ve sosyal adaptasyon üzerine diğer yaş grubundaki kadar negatif şekilde olmaz . Çocukların bu yaşlardan itibaren TV üzerinden kazanımları eğer iyi yönlendirilir ve seçici davranılırsa devam eder. Bu yaştaki çocukların ders ve okul saatleri de göz önüne alınarak TV izleme saatleri uygun bir şekilde sağlanmalıdır. TV izlemenin aşırılığı durumunda çocuğun sosyal aktivitelerinde , arkadaş ilişkilerinde , ders başarısında , sportif faaliyetlerinde , yaşa uygun becerilerin geliştirilmesinde sorunlar yaşanabilir.
2.Televizyondaki şiddetin çocuklar üzerindeki etkileri açısından düşündüğümüzde, görüntüler çocukların ruh sağlığını nasıl ve ne ölçüde etkilemekte (Saddam görüntüleri v.s.) Bu konuda yapılmış çalışmalar var mı?
Artan şiddet olayları ile kitle iletişimi ve şiddet arasında bir ilintinin varlığı konusunda araştırmalar yapılmaktadır. Araştırmalar yanında kitle iletişim araçlarının şiddete yönlendirme ve etkilemesi üzerinde bir görüş birliğinden de söz edilmektir. Şiddet bireysel ve toplumsal bir olgu olarak psikolojik, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik boyutlar ile kitle iletişim araçlarında yer alırken söz konusu araçlarda yer verilen şiddet unsuru da toplumsal yaşamda yansımasını bulmakta ve toplumsal yaşamı etkilemektedir. Bu kapsamda realiteden medyaya karşılıklı bir etkileşim söz konusu olmaktadır.
İnsanın doğasında mevcut bastırılmış bir davranış biçimi olan şiddet sözcüklerde sert, katı davranış; azarlamada ve cezalandırmada aşırı gitme; inandırma ve anlaşmaya varma yerine kaba kuvvet kullanma şeklinde tanımlanıyor. En geniş haliyle saldırganlıkla bağlantılı bir davranış biçimidir.
Araştırmalar şiddete ve saldırganlığa yönelik davranışların yaşamın erken dönemlerinde öğrenildiğini göstermektedir. Ancak, yine araştırmalar, çocukların duygularını şiddet kullanmadan ifade edebilmeleri için ailelerinin büyük yardımı olabileceğini de göstermektedir.
Ülkemizde ŞİDDETİN BEŞİĞİ AİLEDİR; ancak, bu sonuçlara göre, ailede başlayan şiddet okulda hemen hemen aynı yoğunlukta devam etmektedir. Şiddete karşı mücadelenin sadece ailede verilmesi yetmez; bunun okulda da sürdürülmesi gerekir. İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile D.E.Ü.Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalımız Hannover Kriminoloji Enstitüsü ile işbirliği yapılan araştırma sonuçlarına göre şiddetin sebepleri şu şekilde sıralanmaktadır.
a) Eğitimsizlik %33.88 
b) Anne-babanın ilgisizliği, %46.05 
c) Şiddet içerikli yayınlar, programlar, oyunlar %14.50 dir.

Çocukların şiddete yönelmesinin sebepleri ise;
a) Çocuğun psikolojik durumu, %21.77 dir.
b) Çocuğun içinde yaşadığı sosyal çevre, %51.04dür.
c) Çocuğun içinde bulunduğu ekonomik koşullar, %15.99 dur. 
d) Büyükleri taklit, %9.35 dir.

Halkımıza göre, çocukların ve gençlerin şiddete yönelmesinin sebepleri ÖNEM SIRASIYLA esas olarak şunlardır:
1. ÇOCUĞUN İÇİNDE YAŞADIĞI SOSYAL ÇEVRE
2. ANNE-BABA İLGİSİZLİĞİ 
3. EĞİTİMSİZLİK
4. ÇOCUĞUN PSİKOLOJİK DURUMU
5. EKONOMİK KOŞULLAR 
6. ŞİDDET İÇERİKLİ YAYINLAR, PROGRAMLAR VE OYUNLAR
7. BÜYÜKLERİ TAKLİT
Televizyonun şiddet, ölüm, korku, gerilim unsurlarıyla etki yarattığı, yakın zamanda yaşanan bazı çocukların hazırlıklı ya da hazırlıksız tanık oldukları Saddam'ın idam görüntüleridir.
Saddam'ın asılma kararıyla birlikte, asılmasının kaydedilmesi, asılma öncesi yaklaşımlar, asılma aşamalarına ait her detayın medya da yer almasının etkisiyle, yetişkinlerden daha travmatik olarak çocuklar yaşıyorlar. Onlar yaş özelliklerine göre bu durumu yetişkinlerden farklı algıladılar. Şu ana kadar dünya da yedi çocuğun kendini asarak ölmesi bu farklı algılamanın sonuçları.
Çocuklar taklit eder, özdeşim kurar, ölüm kavramını oyunlarındaki geri dönüşü olan bir durum olarak değerlendirir. Gerçek onun yarattığı gerçektir. Neden sonuç ilişkilerini yaşayarak görmek isterler. 2-3 yaşında ki bir çocuk birine vursa ona zarar verdiğini düşünmez. Televizyon ve sinemada izlediklerini oyunlarına aktarır. Eğlence yaratan, sosyalleştiren bu oyunlardaki şiddet ve kavgaya karşı da zamanla duyarsızlaşmaya başlar.

ÖLÜM..
Yaşamın sonudur, 
Geri dönülmezliktir, 
Kaçınılmazdır, 
Evrenseldir.
· 5-6 yaş "ölüm" kavramını anlamaya başlar ama geri dönülmezliği anlamayabilir.
· 6-7 yaştan itibaren evrensellik kaçınılmazlık anlaşılmaya başlanır.
· 7-10 yaş tam olarak anlar.
· 10-12 yaşlarda felsefi bir ilgi vardır.Tehlikeli olabilir.
Çeşitli sebeplerle gerçekleşen ölüm kavramı bir de ceza unsuru olarak çocukların önüne serildiğinde, zihinsel kapasitesinin sınırlı olduğu veya sosyal adalet kavramının geliştiği yaşlarda bu görüntülere tanık olmasının yarattığı stres etkileri fiziksel, duygusal, zihinsel, davranışsal ve sosyal tepkilerle de kendini gösterir.
Bu süreci değerlendirdiğimizde Stres, kişinin baş etme yeteneğini aşan ya da zorlayan bir durum algılandığında ortaya çıkan otomatik tepkidir.
Stres bir süreç olarak ele alındığında, olayları değerlendirme şeklinden düşüncelere, duygulara, davranışlara kadar pek çok boyuttan oluşur. Stresi oluşturan, çevresel etkileri bireyin nasıl algıladığıdır. Kişi karşılaştığı olayları pek çok faktör ışığında değerlendirir ve yaşadığı olaylara bir anlam yükler, yaptığı bu değerlendirmeler sonucunda çevresindekiler sebebiyle stres yaşar ya da yaşamaz.
Başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamak ya da tanık olmak uyum bozukluğu, akut stres bozukluğu ya da travma sonrası stres bozukluğu olarak kendini gösterir. Olayı yaşamak birinci derece, tanık olmak ise ikinci derece etkilenme kategorisindedir.

Çocuklar Nasıl Etkilenir?
Korku, çaresizlik, dehşete düşmenin etkilerini çocuklar organize olamayarak, sinirli, uyumsuz davranışlarla dışa vurabilirler.
Travmanın kendisini ya da değişik yönlerini konu alan oyunları tekrar tekrar oynayabilirler.
İçeriğini tam anlamaksızın korkunç rüyalar görebilirler, uykuya dalma, sürdürme sorunları yaşayabilirler.
Görüntüler akıllarına tekrarlayıcı olarak gelir ve rahatsız edici olabilir.
Ya da alaya alarak, duyarsız davranarak olaydan kaçınabilirler.
Cezanın ölüm olması , ebeveynlerin ve eğitim sisteminin verdiği adalet duygusu, politika ve siyaseti yorumlama, düşünce ve inanç sistemlerinin etkilenmesine yol açabilir. 

 
Evde ve Okulda Neler yapılabilir?
Aileler bu görüntülerden çocuklarınızı öncelikle uzak tutunuz.
Görüntüleri izleyen çocuklara yaşlarına uygun olarak olayla ilgili bilgi veriniz.
Özellikle görmezden gelme, duyarsız görünme durumlarını konuşunuz
Duygularını dile getirmesi teşvik ediniz.
Fiziksel temas kurunuz. Gerginliklerini azaltmak için oyun imkanları tanıyınız.
Okullarda uygulanabilecek Kaçınma, Etkilenme ve Aşırı Uyarılma durumlarının tespit edildiği "Olayların Etkisi Ölçeği" ile PTSB yaşayan çocuklar tespit edilerek müdahale programı oluşturunuz.

Resim yaparak gerginliklerinden kurtulmaları için yönlendiriniz. 

3. Bazı anne babalar, çocuklarının televizyon karşısında geçirdiği zamanı sorun kabul etmekte ve 'çocuklarını televizyon bağımlısı' olmasından çekinmekte. Bu konuya ilişkin yaklaşımlar neler? Yani tv bağımlısı olmak gibi bir tehlike söz konusu mu?
Çağımızın teknolojik gelişmeleriyle birlikte internet bağımlılığı gibi televizyon bağımlılığından da söz edebiliriz. Beslenme ihtiyaçlarını televizyonun karşısında giderme isteği, uykularını ertelemeleri, sosyal arkadaş ilişkileri ve birliktelikler yerine evde televizyon izleme tercihi, takıntı halinde belli çizgi film, dizi ya da filmleri takip etme ve başka ihtiyaçlarını bunlar için erteleme, izleyemediği zaman pişmanlık, üzüntü ve vicdan azabı yaşamak, bunu duygusal olarak somurtma, inatçılık ve agresif davranışlarla göstermek bu bağımlılığın belirtileri olarak sayabiliriz.

4. Çocukların tv ile ilişkileri nasıl düzenlenmeli ?
Çocuklar televizyonla kendilerini daha iyi değerlendirebilir, televizyonlardan aldıkları bilgileri kendi mantıklarıyla biçimlendirebilirler. Bu durumda televizyon ideal bir iletişim aracı haline gelir. Çocuğun sosyalleşmesi , yakınları ile diyalog kurması , sosyal adaptasyonu , dil gelişimi ve buna benzer konular TV izleme ( aşırı miktarlarda ) ile eksik kalabilir. Bu yaşlardaki çocukların eğitici programlar harici özellikle şiddet içeren ve çocuklar için travmatik olacak görüntülerden uzak kalmaları uygun olur. Bu hazırlıksız karşılaşılan görüntüler onlarda bilinçaltı kaygı , gerilim , korku , şiddete eğilim gibi sıkıntılara yol açabilir Bu nedenle TV gibi iletişim araçları eğitim amaçlı olarak kullanılmalı , eğlence amaçlı ise belli sınırlarda kullanılmalıdır. Özellikle anne babalar, aile olarak birlikte izledikleri programlar konusunda oldukça seçici davranmalıdırlar . Bütün bunlara ek olarak , aşırı ve uygunsuz TV izleme durumunda , daha çok geç saatlerde izlenmesine müsade edilen programlar ile çocukların uyku ritmi bozulmakta , vakit ve motivasyon eksikliğinden dolayı çocukların oyunlar ve değişik aktiviteler ile kazanacakları motor beceriler yetersiz kalmakta , çocukların arkadaş ortamlarında kazanacakları sosyal adaptasyon yeteneği istenen seviyede olmamakta , ince motor becerilerin gelişimine ve anne babanın eğitimi için gerekli vakit azalmakta , bu yaş için gerekli olan fiziksel hareketlilik ile enerji atımı eksik kalmakta , TV nin çocuklar için bir miktar katkısı olsa bile genel olarak dil , sosyal ve motor gelişimde sıkıntılar gözlenmektedir. Bu durum eğer anne babanın çocuğu için yeterli vakit bulmasında sorun varsa , çocukta ek olarak psikiyatrik sıkıntılar varsa , çocuğun gelişimini destekleyecek diğer faktörler eksik ise daha da büyük sıkıntı olmaktadır.
· Anne baba olarak uygun model olun.
· Televizyon izlemeyi günde bir ya da en fazla iki saatle sınırlandırın
· Hangi televizyon filmlerini, dizileri, çizgi filmleri (bazıları şiddet içeriklidir.) izlediklerini takip edin.
· Televizyon programlarında, sinemalarda ve bilgisayar filimlerinde izledikleri şiddet hakkında onlarla konuşun. Bu tür davranışların gerçek hayatta ne kadar acı verici olduklarını ve ne tür ciddi sorunlara yol açabileceklerini anlamalarını sağlayın.
· Sorunların şiddet kullanmadan nasıl çözülebileceğini onlarla tartışın
· Çocuklarınızı uzun süreli evde yalnız bırakmayın.Yalnız kalmasının zorunlu olduğu durumlarda bir yakınınız ya da telefonla ondan bilgi alın.
· Sportif, eğitsel faaliyetlere yönlendirin.
· Şiddet, cinsel içerikli yayınlar konusunda önceden uyarın.
· Onunla birlikte izleyerek, yorum ve tartışmalarla izlediklerini değerlendirin.
· Program seçmesine yardımcı olun.
· Tatil günlerinde yayınlanan , çocuklar için eğitici , öğretici ve eğlendirici nitelikli programları seyretmelerini sağlayarak ya da teşvik ederek televizyon kullanımını olumlu hale getirin.

Uzm. Psikolog Şeyda Özdalga

29 Temmuz 2016 Cuma

Dijital Dünyanın Ebeveynlerine 10 Maddelik Rehber

Teknoloji kullanımının arttığı günümüzde dijital mecra ve aygıtlar en çok çocukları etkiliyor.


Teknoloji kullanımının arttığı günümüzde dijital mecra ve aygıtlar en çok çocukları etkiliyor. Peki, teknoloji yeni nesli ve onların ebeveynlerinin hayatını nasıl şekillendiriyor? Uzman Psikolog Şeyda Özdalga anne ve babaların teknoloji kullanımı konusunda uyması gereken noktaları anlattı.

Teknolojinin yaygın kullanımı hayatın her alanında olduğu gibi çocuk ebeveyn ilişkilerinin de boyutunu değiştirdi. Yeni neslin dijital araçlara duyduğu yoğun ilgi ve gerçek dünyaya karşı yaşadığı umarsızlık çocuk - aile ilişkilerinde bazı sorunları da beraberinde getirdi. Peki, dijital alet kullanımının, çocuk psikolojisi ve sağlığına ne gibi etkileri oluyor?

Uzman Psikolog Şeyda Özdalga ailelerin panik ve endişe ile çocuklarının teknolojik aletlerle geçirdiği zamanı sınırlamaya çalıştığını anlatıyor. Özdalga, "Ebeveynler, internet oyunlarına müptela, birbirleriyle sürekli mesajlaşan, ellerindeki telefon ve tabletlere dalmış çocukları için endişeleniyor" diyor.

Sosyalleşme, bilgiye ulaşma, becerileri geliştirme gibi birçok konuda teknolojik aletlerin yararlı olduğunun altını çizen Özdalga, "Tablet ve bilgisayar oyunları her zaman çocuğun gelişimine zarar veren unsurlar içermiyor. Aynı zamanda eğitici, geliştirici ve yaratıcılığı destekleyen birçok özelliği de içinde barındırıyor" diyor. Ancak teknolojik alet kullanımının yararları olduğu gibi ciddi zararları da olduğunu ifade eden Özdalga, "Sanal dünyada çok vakit geçiren çocuklarda görme ve uyku bozuklukları, dikkat eksikliği, öğrenme sorunları, akademik başarının düşmesi, aile ilişkilerinin ve sanatsal - sportif faaliyetlerin azalması, bağımlılık, öfke, kaygı ve saldırganlığın artması gibi problemler yaşanabiliyor" diyor.

Pek çok ailenin çocuklarının teknoloji bağımlısı olup olmadığını merak ettiğini anlatan Özdalga, "Durumun teknoloji bağımlılığı olarak değerlendirilmesi için çocuğun onsuz olamaması gerekir. 'Teknolojik aletler mi çocuğu yönetiyor? Çocuklar mı teknolojik aletleri yönetiyor?' noktası irdelenmelidir" diyor.

Çocukların bilgisayar, tablet ve cep telefonları ile geçirdiği süre konusunda aileleri ile çatışma yaşadığının da altını çizen Özdalga, "Ne yazık ki içe dönük, kaygılı, aile ortamında sorunlar bulunan, eleştirilen çocuk için bilgisayar oyunları, sorunlarından uzaklaştığı bir ortam olabiliyor" diyor. Teknolojik aletlerin kullanımının çocuk ve aile ilişkileri yararına sınırlandırılması gerektiği vurgulayan Özdalga, "Çocuğun bilgisayar ve internet kullanımı sınırlı olmalı ve denetlenmelidir. Aksi takdirde gerçek yaşam ile fantezi arasındaki farkı yakalayamaz" diyor.

Okul çağı ve ön ergenlikte teknoloji kullanımı nasıl olmalı?

Tam gün okula giden, 6 yaş çocuğunun günlük bilgisayar kullanım süresinin 30 dakikayı geçmemesi gerektiğini aktaran Özdalga 7 - 9 yaş arasındaki çocuklar içinse bu zamanın maksimum bir saat olması gerektiğini anlatıyor. 10-13 yaşına gelen bir çocuğun bilgisayar, internet ve oyun konsolları konusunda oldukça fazla bilgiye sahip olduğunu aktaran Özdalga, bu yaşlarda arkadaşlık siteleri ve anlık ileti platformlarının en çok kullanılan araçlar olduğunu belirtiyor.

Giderek bağımsızlaşan, kendi kararlarını almak isteyen ve egosu güçlenen çocukların ailenin koruyucu ve sınırlayan yaklaşımını kabul etmeyeceğine değinen Özdalga: "Anne ve babaların çocuklarına amaçlarının teknolojik araçları yasaklamak değil, uygun kullanımını sağlamak olduğunu açıklaması gerekiyor" diyor. Ödev ve sorumluluklardan sonra sonra dijital aletler ödül olarak verilmelidir" diyen Özdalga, "Önce bilgisayar oyunu oynayan çocuk, sanal alemden kalkıp ödevini yapmakta zorlanır. Çalışma motivasyonu düşer. Oysaki olumlu davranışın arkasından gelen ödül hem sorumluluk bilincini geliştirir, hem de planlama becerisini arttırır" diyor.

Özdalga, ebeveynlere dijital dünyada nasıl bir model uygulamaları gerektiğine dair on maddelik bir rehber sunuyor;
1. Dijital aletleri uygun kullanan anne baba modeli olun
2. Sınırlarınızı çocuğun yaşına, kişiliğine, özel durumlarına göre ayarlayın
3. Gördüğünüz olumsuz etkileri anlamasını sağlayın
4. Dijital aletleri olumlu davranışın arkasından ödül olarak kullanın
5. Çocuğunuza sınırlamalarınızın nedenlerini anlatın
6. Kendisinden beklenen sorumluluk ve davranışları belirtin
7. Gerçek yaşamını keyifli hale getirin
8. Beklenen davranış ve tutumlarını takdir edin, oto kontrolünü geliştirmek için daha çok sorumluluk verin
9. Sınırladığınız aktiviteler için, birlikte ortak gün ve zaman belirleyin
10. Sanat ve sportif aktivitelere yönlendirin.

Milliyet Gazetesi
resim:dollarphotoclub

28 Temmuz 2016 Perşembe

Üvey Anne Masallarına Son

Evleneceğiniz erkeğin ilk eşinden bir çocuğu varsa; ne o Külkedisi olmak zorunda ne de siz kötü kalpli üvey anne... İyi bir ilişki kurmak için işe, onu anlamak ve ona karşı sabırlı olmakla başlayabilirsiniz.


Boşanmalar her geçen yıl artsa da evlilik kurumuna olan bağlılığımız hiç azalmıyor; boşanmış kadınların üçte ikisi, erkeklerin ise dörtte üçü yeniden evleniyor. Bu ikinci evliliklerde ise bazen karı-kocanın dışında en az bir kişi daha oluyor; ilk eşten olan çocuk, hatta bazen çocuklar… Yetişkinlerin yaşadığı sıkıntılarda, ayrılıklarda hiçbir suçu olmayan çocuk ne yazık ki bazen bir kurbana dönüşebiliyor. Üvey ebeveyn ise ‘üvey’ kelimesinin kafamızda yarattığı yanlış imaj nedeniyle yeni ilişkiye 1-0 yenik başlıyor. Hem güzel bir evlilik sürdürmek hem de üvey çocuğunuzla sağlıklı iletişim kurmak ise sizin, eşinizin ve hatta çocuğun biyolojik annesinin olumlu tutumları ile mümkün... Mükemmel olmaya çalışmayın Uzman Psikolog Şeyda Özdalga, üvey annelerin en sık yaptıkları hatanın ideal olmaya çalışmak olduğunu belirtiyor ve ekliyor; “Sık sık hediyeler alarak, küçük rüşvetlerle ve abartılı yaklaşımlarla çocuğu elde etmeye çalışmak hatalı oluyor. Oysa sadece doğal yaklaşımlar, sevgi ve ilgiyi göstermek yeterli… En önemlisi ise çocuğun babası ile üvey annesinin ilişkisini nasıl gözlemlediği oluyor. Eğer çocuk bu ilişkiyi huzurlu buluyorsa, babasının mutlu olduğunu fark ediyorsa kendisi de huzurlu oluyor. Yani çiftlerin önce kendi ilişkilerine yatırım yapması gerekiyor."

Üvey anne olma psikolojisi

Üvey anne kavramına yüklenen toplumsal imaj, ikinci eşin psikolojisini de etkiliyor. Biyolojik annenin çocuğuna verebileceği olumsuz tepkiler normal kabul edilirken, üvey annenin böyle bir tepkisi olumsuz karşılanıyor, olumlu tepkiler ise ‘yapmacık’ olarak nitelendiriliyor. Üvey anneler, çocuğun hatalarını görmezden gelmek, kendisine yapılan saygısızlığı koşulsuz kabullenmek, baba ile arasında olan keyfi ya da keyifsizliği gizlemeye çalışmak, kendini kabul ettirmek için çocuğa hediyeler almak ya da aşırı özverili davranmak gibi davranışlara girebiliyor. Oysa, üvey annelere sadece kalplerindeki sevgi ve sıcaklığa güvenerek hareket etmeleri öneriliyor. Bu ilişkide babalara büyük görev düşüyor. Eşini değerli kabul eden ve çocuğuna da böyle sunan baba, çocuğun da ona olumlu davranmasına örnek oluyor. Çocuğun öz annesinin ise çocuğu olumsuz düşüncelerle doldurmaması ve bilgi alışverişi konusunda zorlamaması, nötr davranması gerekiyor.



Yoksa tekrar evlenmek hata mı? Tüm bu bilgilerin ışığında akla gelen “Üvey ebeveyn olmak bu kadar zorsa ve çocuklar ikinci evlilikten bu kadar etkileniyorsa en iyisi hiç evlenmemek mi?” sorusuna ise Uzman Psikolog Şeyda Özdalga şöyle yanıt veriyor: “Bu ilişkilerin zor olması kesinlikle evliliğe engel olmamalı, çünkü çocukların rol modele ihtiyacı oluyor. Çocukları istemediği için evlenmeyen anneler tanıyorum. Oysa çocuğa böyle bir hak verilmemesi gerekiyor. İkinci evlilik yapılırken çocuktan izin alınmaması gerekiyor. Bu ilişkinin evliliğe gideceğinden emin olunduktan sonra ikinci eşin, yaşamlarına yavaş yavaş sokulması, birlikte vakit geçirilmesi, evlilik kararının hayatlarını nasıl değiştireceği hakkında detaylı bilgi verilmesi yeterli oluyor.”


Üvey annelere öneriler
1.Öncelikle evliliğinize yatırım yapın çünkü mutlu çiftler daha iyi anne-babalık yapıyor.
2.Çocuğu, ‘anne’ diye hitap etmeye zorlamayın.
3.Birlikte keyifli vakit geçirin; örneğin yemek pişirin, alışverişe çıkın, sinemaya gidin.
4.Çocuğun huysuzluğu ile mücadele etmek yerine bunun nedenini bulmaya çalışın.
5.Onu anlamak için daha fazla diyalog kurun.
6.Ona sevdiği yemekleri pişirin, rüşvete dönüştürmeden çok istediği bir şeyi hediye edin.
7.Onu anlamaya çalışın, başkaları tarafından doldurulmuş olabileceğini düşünerek empati kurun.
8.Yetişkinler arasında yaşananlarda çocuğun hiçbir suçu olmadığını unutmayın. 9.Onu başkalarına tanıştırırken eşinizin oğlu/kızı olarak tanıtmayın. 10.Sizin de ilk eşinizden çocuğunuz varsa ya da yeni bir çocuk sahibi olursanız onlara eşit davranış ve disiplin kuralları uygulayın. 11.Disiplin ve sorumluluk konusundaki sınırları koymayı öz ebeveynlere bırakın. 12.Sizi tanıması için zamana ihtiyacı olduğunu, sizin için değerli ve önemli olduğunu anlatın. 13.Öz ebeveynin yerine geçmediğinizi anlayana kadar sabır ve anlayış gösterin. 14.Sorunlar aşılamıyorsa bir uzmandan destek almayı düşünün. 

Yaprak Çetinkaya - Elele

26 Temmuz 2016 Salı

Pozitif Çocuk Yetiştirmenin Fomülü Nedir ?

Son yıllarda ebeveynlerin gözdesi olan “Pozitif Disiplin” yöntemi, mutlu ve kendine güvenen çocuklar yetiştirmeyi mümkün kılıyor. Peki, “Pozitif Disiplin” yöntemi nedir?


Pozitif çocuk yetiştirmek isteyen ebeveynler hangi noktalara dikkat etmeli? Uzman Psikolog Şeyda Özdalga anlatıyor…

Her yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yaklaşırken, artan güneş ve baharın da etkisi ile “Neşeli, Mutlu ve Pozitif Çocuk” yetiştirmek ebeveynlerin aklına daha fazla geliyor.

Son yıllarda öne çıkan, çocukların kendilerini iyi hissetmelerini sağlayıp öz güvenlerini artıran ve problem çözme becerilerini geliştiren “Pozitif Disiplin” yöntemi, mutlu ve neşeli çocuk yetiştirmenin formülü olarak da adlandırılıyor. Çocukların kendine olan inancını artırdığı gibi, yaptıkları işlere karşı isteklerini de çoğaltan yöntem pek çok ebeveyn tarafından uygulanıyor.

“Bu yöntemle çocuklar bir işi yapabilme güçlerine inanır, yaparken istekli olur, yaptıktan sonra da doyum sağlarlar” diyen  Uzman Psikolog Şeyda Özdalga, “‘Aferin kızım kendi başına yıkandın’ şeklinde desteklenen 5 yaşındaki bir çocuk, kendi kişisel bakımı konusunda daha becerikli, istekli ve mutlu olacaktır. Sorumluluk alan, çözüm üreten, yaratıcı ve özgürce karar alabilen, toplum ve ahlaki kurallara uyan bu çocuklar, gelecekte yaşamını düzenleyen, organizasyon becerisi gelişmiş, özgüvenli, üreten bir yetişkin olmaya adaydır” dedi.

Pozitif disiplin ile yetiştirilen çocukların olumsuz, travmatik olaylara yaklaşımlarının daha yapıcı olduğunu ve negatif olayların üstesinden daha kolaylıkla geldiklerini anlatan Özdalga, “Bu çocukların, depresyona girme, travma sonrası stres bozukluğu yaşama oranları azalmaktadır. Çocuk ve gençler cezalandırıldıklarında, duygusal enerjilerini kendilerini savunma gibi olumsuz unsurlara harcarlar. Kötümser bakış açısında olurlar.

Pozitif disiplin, kendilerini yönlendiren yetişkinlere karşı çocukların genellikle sergiledikleri pasif-saldırgan taktikleri kullanmalarını engeller. "Harika! Demek çalışmaya başladın, çaban çok hoşuma gidiyor, sen bunun üstesinden gelirsin" gibi olumlu yaklaşımlar çalışıyormuş gibi davranılmasını önlemiş olur. Çocuk enerjisinin çoğunu karşılaştığı güçlüğü yenmede kullanır” dedi.

Peki, özetle pozitif bir çocuk yetiştirmenin formülü nedir? İşte Uzman Psikolog Şeyda Özdalga’nın anne ve babalara önerileri…

- Çocuklarınıza seçenek sunun, seçim yapacak fırsatlar verin.
- Problemi onun adına çözmeyin veya çözüm önerileri sunmayın.
- Hata yapmalarına da fırsat verin ki, hatalarından sonuç çıkarabilsinler.
- Başkalarının duygularını anlayabilmesini sağlayın.
- Olumlu yaklaşım, davranıştan hemen sonra gösterilmelidir. Öncelikle "aferin, çok iyi yaptın" gibi sözel destek, sırt sıvazlama, saçını okşama gibi fiziksel temas, sonrasında arkadaşıyla program yapma, parka, sinemaya götürme gibi ödüller verilmelidir.
- Çocuğun olumlu davranışlarını eşinize, aile büyüklerine abartmadan aktarın ve çocuğun duymasını sağlayın.
- Çocuğa ev içi ve ev dışı sorumluluklar verin.
- Koşulsuz sevildiğini hissettirin.
- Tutarlı davranın, onaylamadığınız bir davranışa sonradan izin vermeyin.
- Açık, net, anlaşıldığından emin mesajlar verin.
- Fiziksel ihtiyaçlarını karşılayın.
- Güvenli bir çevre ve ortam sunun.
- Ona zaman ayırın.
- Kurallar, sınırlar koyun.
- Hak etmediği, abartılı övgülerden kaçının.
- Koruyucu yaklaşımlarınız sınırlı, kollayıcı yaklaşımlarınız sınırsız olsun.
- Sabırlı ve hoşgörülü olun.

Milliyet Gazetesi

23 Temmuz 2016 Cumartesi

GÜZEL BİR HABER: OTİZMLİ ÇOCUKLAR İÇİN GÖZLÜK GELİŞTİRİLDİ !

STANFORD ÜNİVERSİTESİ OTİZMLİ ÇOCUKLAR İÇİN GÖZLÜK GELİŞTİRDİ

Otizmli çocukların bazıları sosyal iletişim ve göz kontağı kurmakta veya yüz ifadelerini tanımlamakta zorluk yaşıyor. Bu yüzden Stanford Üniversitesi’ndeki araştırmacılar bir yüz tanıma yazılımı geliştirdiler. Bu projede google'ın glass isimli gözlüğüne otizmli çocuklar için yüz tanıma yazılımı kurdular. Bu gözlüğü takan çocuklar, gözlüğün yüz ifadelerini taramasıyla duyguları farkedip öğrenebiliyorlar ve bu ifadeleri gözlüğün datasına kaydedebiliyorlar. 

Stanford Üniversitesi laboratuvarında gözlüğün kullanımı ve faydaları üzerine araştırmalar halen devam etmekte. Şimdiye dek gözlemlenen sonuçlar olumlu. Araştırmacılardan Wall, şimdiye dek çalışmalara katılan otizmli çocukların bu teknoloji sayesinde çok daha sık göz kontağı kurduklarını, yüzleri taradıklarını ve daha çok kendilerine güvendiklerini söylüyor. Araştırmacılar, sadece Amerika’daki çocuklara değil tüm dünyadaki otizmli çocuklara ulaşmak istediklerini ve iki yıl içinde bu ürünün satışını yapmak istediklerini belirtiyorlar.

Kaynak
http://autismglass.stanford.edu
https://techcrunch.com/2015/10/19/stanford-researchers-treat-autism-with-google-glass/

20 Temmuz 2016 Çarşamba

Son Zamanların Popüler Oyunu : POKEMON GO

POKEMON GO’NUN POPÜLERLİĞİNİN SIRRI
Oxford İnternet Enstitüsü’nde araştırmalar yapan Psikolog Andrew Przybylski, Pokemon Go oyununun başarısının altında yatan önemli bir özelliğinin kullandığı teknoloji olduğunu söylüyor. 
Çoğu insanın akıllı telefonu ve telefonunda gps’i var. Bu oyun da gps’in ileri bir teknolojisini kullanıcılara sunmakta. İnsanlar bu teknolojiye aşina oldukları için yeni ve kullanımı kolay bu oyuna kendilerini kolaylıkla kaptırıyorlar. 


Andrew Przybylski’nin bahsettiği bir diğer faktör ise, Pokemon Go’nun nostalji yaratması. Birçok Pokemon Go severi oyun sayesinde 90’lı yıllara ait hatıralarının canlandığını söylüyor. Kısacası oyun nostalji ve yeniliği bir arada oyunculara sunduğu için bu kadar popüler oldu. 

PsychCentral’da yayınlanan bir yazıda ise Pokemon go oyununun insanları dışarı çıkmaya, hareket etmeye, diğer insanlarla konuşmaya teşvik ettiği için özellikle depresyona iyi gelebileceği belirtiliyor. Araştırmacıların ilerleyen zamanlarda bu oyunun olumlu veya olumsuz etkileri üzerinde birtakım çalışmalar yapmaları bekleniyor.





Kaynak
photo credit:Alamy

18 Temmuz 2016 Pazartesi

ÇOCUKLARIMIZA EMPATİ KURMAYI ÖĞRETELİM




Bir çok çalışma gösteriyor ki çocuk ne kadar fazla empati kurabiliyorsa o kadar az olumsuz davranışlara başvuruyor. Empati kurabilen çocuklar ve ergenler paylaşma, başkalarına yardım etme gibi olumlu sosyal davranışları daha çok gösteriyorlar. Ve daha az antisosyal davranışlarda bulunup, daha az agresif davranışlar gösteriyorlar.

Unutmayalım ki ne kadar erken çocuklarımıza bu beceriyi kazandırırsak, ileride o kadar duyarlı, sosyal ve pozitif yetişkinler olacaklar.

Öneri:

Çocuğunuzun empati becerisini geliştirmek için, birlikte okuduğunuz kitaplardaki ya da izlediğiniz filmlerdeki kahramanların duygu ve düşünceleri hakkında konuşmanızı öneririz. Çocuğunuza "Sence bu karakter neden kızmış olabilir?", "nasıl hissediyor olabilir?", "ne düşünüyor olabilir?" gibi sorular sorabilirsiniz.

15 Temmuz 2016 Cuma

MERKEZİMİZDEN ONLINE TERAPİ ALABİLİRSİNİZ



Nasıl Online Randevu Alabilirsiniz?

Asistanımıza istediğiniz terapist ile ilgili bilgi verebilir, randevu günü ve saati belirleyebilirsiniz.  Online randevular Skype üzerinden olmaktadır. Skype seanslarımız, yüz yüze seanslarımızda olduğu gibi 50 dakika sürmektedir.

Randevu ve detaylı bilgi için;
Telefon:
+90 212 322 34 90
+90 532 445 40 46

Terapistlerimiz hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

14 Temmuz 2016 Perşembe

Bilgisayar Oynayabilir Miyim Anne ?

Bilgisayar başından kalkmayan, cep telefonuna adeta yapışık yaşayan, arkadaşlıklarını sanal ortamda arayan çocuklara aileler nasıl ayak uyduracak? Uzmanlara göre çocuklar internete anne baba gözetiminde ve ödevden sonra girmeli, okul öncesinde oyun kullanımı sınırı 15 dakika, ilkokulda yarım saat olmalı.



Aile içinde eleştirilen, yargılanan çocuk, sanal arkadaşlıklara sığınıp, sorunlarından uzaklaşıp o dünyada var olmak istiyorsa, ailelerin yaklaşımı ne olacak? Dijital çağda ailelere düşen yeni görevler neler? Nereye, ne kadar müdahale etmeli? Uzman Psikolog Şeyda Özdalga’ya dijital yaşam ve çocuk aile ilişkilerini sorduk: 

Anne-babalar, dijital dünyanın çocuklarına zarar verdiğine yönelik endişelilerse?
Bazı anne babalar, çocuklarının teknolojik araçları uygun kullanmamasından endişe duyabilir. Sanal oyunların esiri olan, arkadaşlarıyla bir aradayken birbirleriyle mesajlaşan, bir arada ama ilişki, iletişim kurmadan ellerindeki telefon ve tabletlere dalmış çocuklar, indirdiği videoyu izleyip müziği dinleyen, oyun oynayıp ailesinin yanına gelmeyen odasına kendini kapatan gençler ailelerini kaygılandırıyor. 

Çocuklar neredeyse cep telefonu, tablet ve bilgisayarla yapışık yaşıyorlar. Bu konuda neler yapılmalı?
Durumun teknoloji bağımlılığı olarak değerlendirilmesinin en önemli kriteri onsuz olamamadır. Teknolojik aletler mi çocuğu yönetiyor, çocuklar mı teknolojik aletleri yönetiyor? Çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri neler? Bunlar değerlendirilmeli. Çocuğun davranışları birer sonuçtur. İçe dönük, öfkeli, kaygılı, sorunlu ebeveyni olan ya da çatışmalı aile ortamı içinde bulunan, eleştirilen, yargılanan, kıyaslanan, engellenen, ihmal edilen, kendini başarısız bulan, sosyal sorunları olan çocuk için bilgisayar oyunları, sanal arkadaşlıklar çocuğun sığındığı, sorunlarından uzaklaştığı, kendini yeterli, değerli, başarılı hissettiği bir ortam olabilir. Öncelikle bu yaklaşımların varlığı değerlendirilip düzenlenmeli.

GERÇEKLE SANALI KARIŞTIRABİLİR

Yaş sınırı olmalı mı?

  Çocuk ve aile ilişkileri yararına kullanımın yaşlara göre sınırlandırılması gerekir. Okul öncesi dönemdeki bir çocuğun bilgisayar, internet veya oyun kullanımı oldukça sınırlı olmalı ve iyi bir şekilde denetlenmelidir. Aksi takdirde gerçek yaşam ile fantezi arasındaki farkı yakalayamadığı için oyunlardaki kahramanların yaptıkları davranışları arkadaşları üzerinde denediğinde, korkular ve kaygılar geliştirebilir. Okul öncesi dönem için bu materyallere ayrılacak zaman ortalama olarak günlük 15 dakikayı aşmamalı ve anne babanın gözetiminde olmalıdır. Bu dönemde, anne ve baba ile oynayacakları kutu oyunları, evcilik, resim yapma, kesme yapıştırma, hikâye dinleme ve anlatma, vs. daha çok vakit ayrılması gereken aktivitelerdir.

İlköğretim çağında?

İlköğretim dönemindeki çocuk bilgisayarı keşfetmeyi, becerilerini geliştirmeyi, arkadaşları ile bilgi alışverişinde bulunmayı, yeni oyunları öğrenir. İlkokul birinci sınıf düzeyinde otoriteyi çok fazla sorgulama eğiliminde değildir. O nedenle koyulan kuralları uygulama konusunda ebeveynlerin pek fazla sıkıntı yaşaması beklenmez. Henüz okula başlamış ve dolayısıyla artan sorumluluklarına adaptasyon sürecinde olan, özellikle tam gün okula giden, 6 yaş çocuğunun günlük bilgisayar kullanım süresi 30 dakika olmalıdır. 7-9 yaş arası, bu alana olan ilginin oldukça arttığı bir dönemdir. Genel olarak bu yaşlardaki çocuklar yasaklanan birçok davranışı gerçekleştirme eğiliminde olduğundan ailelerin koydukları kuralları çiğneme eğilimi gösterseler de kontrol edilebilirler. İnternette gezinmeyi, çeşitli oyunlar oynamayı, e-posta gönderip almayı başarabilen bu yaş çocuğunun akademik amaçlar dâhil günlük ortalama bilgisayar kullanımının 1 saati geçmemesi önerilir.

ÖN ERGENLİKTE ÜNLÜLERİ ARAŞTIRIRLAR

Zararları neler olabilir?

Hem akademik, hem sosyal yaşam etkilenebilir. Bu yaşlara kadar cep telefonu ihtiyacı da olmaz zaten. Ön ergenlik dönemindeki 10-13 yaş çocuğu, bilgisayar, internet ve oyun konsolları konusunda oldukça fazla bilgiye sahip olur. Bu alandan her türlü bilgiye sınırsız ulaşım sağlayabileceğinin farkındadır. Arkadaş ilişkileri eskiye oranla önem kazanır. Arkadaşlık kurma siteleri ve özellikle anlık ileti en çok kullanılan araçlardır. Ayrıca, okullar doğru kullanımını teşvik etmek amacı ile internetten bilgi aramaya yönelik çeşitli projeler, ödevler verirler. Dolayısıyla internetin eğitici rolü bu dönemde ön plana çıkmaya başlar. Bunlara ek olarak, bu yaştaki çocuklar bilgisayarı şarkı veya video indirmek, e-posta göndermek ve sevdikleri ünlüler hakkında araştırma yapmak için de kullanırlar. İletişim amaçlı cep telefonu ihtiyacı sınırlı olarak karşılanabilir. 

Ya lise?

Bu dönem gençleri içinse artık bu temeller üstüne bir yaklaşım yardımcı olur. Bağımsız, kendi kararlarını almak isteyen, egosu güçlenen genç, ailenin bu konudaki koruyucu, kontrol eden, sınırlayan yaklaşımlarını kabul etmez. Dijital aletlerin zararları konusunda bilgi vermek, onun üzerindeki etkileri göstermek işe yarayabilir. Bilgisayar başında kalıp geç yatan genç, sabah kalkmakta sorun yaşayınca, akademik başarısını etkileyince, sosyal ilişkilerinde farklılıklar olunca, hedeflerine doğru gitmelerini engelleyince, aile ilişkileri çatışmaya girince kontrol etme ihtiyacını fark ederler. Cep telefonunun değil ihtiyaç, en son teknoloji ve trendlere göre olması beklentisindedir. Bu konuda ailenin sosyo-ekonomik seviyesine göre karar vermek, koşullarını kabul etmesine de yardımcı olur. 

Teknolojik aletlerin yarar ve zararları nelerdir?

İnternet erişimi, bilgiye ulaşma, araştırma becerilerini geliştirme, globalleşme, aynı zamanda sosyalleşme, bilgi alma ve verme, en hızlı iletişimi sağlama, sunum becerileri açısından birçok yararlar sağlamaktadır. Bireyler blogları ile kendi beceri, bilgi ve görüşlerini sunarak özgüvenlerini geliştirebiliyorlar. Tablet ve bilgisayar oyunları ise her zaman yanlış örnek oluşturacak veya çocuğun gelişimine zarar veren unsurlar içermiyor. Aynı zamanda eğitici, geliştirici ve yaratıcılığı destekleyen birçok özelliği de içinde barındırıyor. Çocukların kazanma ve kaybetme duygusunu deneyimlemelerine izin veriyor. Cep telefonları ise ailelerin çocuklarına ulaşmalarına, güvende hissetmelerine olanak tanıyor. Zararları ise fiziksel, psikolojik ve sosyal alanlarda olabiliyor. İskelet sistemi sorunları, görme ve uyku bozuklukları, radyasyon riski, kilo sorunları, görsel alanın aktif kullanımından dolayı sözel alanın gelişmeyip dikkat eksikliği ve öğrenme sorunları ortaya çıkabilir. Akademik başarı düşebilir, aile ilişkilerinin azlığı ve çatışmalar, sosyal beceri eksikliği ve iletişim sorunları, sanatsal ve sportif faaliyetlerin azalması, bağımlılık, öfke sorunları, kaygı, şiddet ve saldırganlık artabilir.

Bu yaşta çok zararlı

BU tür teknolojik aletler çocuğa sadece bilgi yükler, yaratıcılığını öldürür. 3 yaş öncesi kullanılan aletler onun gelişimini olumsuz etkiler. Uyaran eksikliği dediğimiz sorunlar çıkar. Konuşması gecikir, sesleri algılamada zorluk yaşayabilir. Akıl yürütmede sorun olur. 3 yaş öncesi televizyon karşısında yemek yedirilen, eline dokunmatik tabletleri verilen bir çocuk otistik davranışlara benzeyen sosyal ilişki zorlukları yaşar. Türkiye’de bu sorunlar gittikçe arttı. Anne babalar, bu tür teknolojik aletleri kullananan çocuklarla gurur duyuyor, üstün yetenekli olduğunu zannediyorlar. Oysa o çocuklar daha sonra üç boyutlu mekansal algılarını geliştiremiyorlar. Yazı yazma sorunu ve öğrenme güçlüğü yaşıyorlar.


Hürriyet Gazetesi, Nuran Çakmakçı

Çocuklara Kitap Okumayı Nasıl Sevdirebiliriz ?

Fazla çaba sarf etmeden eğlendirip, bilgilendiren televizyon, bilgisayar gibi teknoloji harikası iletişim araçları ile görsel cazibesi yüksek, oyalayan ve eğiten bir çok oyun ve oyuncak arasından çocuklara kitabı sevdirmek günümüzde artık daha zorlaşmaktadır. Bu kadar uyarana sahip olmadığımız 20-30 yıl öncesinde tercih ettiğimiz, doğum günlerinde hediye olarak seçtiğimiz kitaplardı. Şimdi ise çocuklar klasik roman kahramanlarını değil, çizgi film kahramanlarını daha iyi tanıyorlar.


Bebeklikten başlayarak çocukları renk, çizgi ve sözcüklerle tanıştıran, anadilini öğrenmesine yardımcı olan kitaplar, hem görsel, hem de dilsel özellikler ile çocuğun oynama, eğlenme, görme, duyma, dokunma yoluyla tanıma ve keşfetme gereksinimlerini karşılayan, duygu ve düşünce dünyasını besleyen, yaratıcılık ve hayal dünyasını geliştiren araçlardır.

Çocuk okuma alışkanlığını öncelikle ailede, sonra da okulda kazanır.Ebeveynler kitaba değer veriyorsa, düzenli olarak okuyorsa çocuklarının okumaları için de model oluyorlardır.Çocukların kitabı sevmeleri, bebeklikten itibaren anlama, algılama, fiziksel, zihinsel ve psikolojik durumuna ait gelişim özelliklerindeki ilgi ve beklentilerine göre sağlanabilir.

Çocuk kitap ilişkisi çocuğun okuma yazmaya başlamasından çok önceki bebeklik döneminden itibaren başlar. Bu nedenle kitapla ilk tanışma bu dönemlerde başlamalıdır.

Yaş dönemlerine göre kitap özellikleri şu şekildedir ;

0-3 yaş
Müzikli, sesli 
Dokunsal alanını uyaran 
Tanıdık nesnelerin olduğu 
Parlak renkli 
Az kelimeli ve bu kelimelere ait bol resimleri olan(hayvan, eşya gibi) 
Kolay yıpranmayacak kalitede 
Ellerinin boyutuna uygun olmalıdır. 
Bu resimli kitaplara dokunma elde tutma ile süreç başlar. Çevreyi tanımasına, çevreyle ilişki kurmasına, dilinin gelişmesine, algılama kapasitesinin artmasına yardımcı olur.

3-5 yaş
Kahraman figürleri olan masallar 
Tanıdık durumların anlatıldığı, yaşama ait 
Nesneleri sınıflandırabileceği 
İyi resmedilmiş 
Hayal gücünü harekete geçiren metinlerin önem kazandığı 
Konuları sade, resimleri öyküyü anlatacak güçte olmalıdır. 
Çocuğa okunan kitap, kavramsal gelişimine ve anlama becerisine katkı sağlar. Bilişsel gelişimine ve kişiliğin temellerine katkı yanında öğrenme isteğini ve merakını tatmin etmeye, soru sormaya teşvik etmeye yardımcı olur.

5-8 yaş
Güçlü hikayeleri olan 
Kavram ve dil yönünden gelişmiş 
Karakterleri güçlü 
Sadece iyi ve doğruyu değil, kötü-yanlış karakterleri de içeren 
İçinde bilinen kelimeleri içeren 
Gerçek hikayelerden alıntıları olan 
Yeni bilgiler öğreten, eğitici 
Okumayı yeni öğrenenler için kısa ve büyük yazılarla yazılmış 
İlgi alanına giren kitaplar olmalıdır. 
Hayal gücünü kullanarak yorumlar yapmaya, yeni şeyler denemeye, duygu ve düşüncelerini tanımaya, dilini uygun kullanmaya ve okuyan kişiyle fiziksel ve duyuşsal yakınlaşmayı sağlar.

8-12 yaş
Çocuğun karakter ve zevkine uygun 
Sadece mesaj kaygısı taşımayan, beyin fırtınası yapabileceği 
Türk dilinin uygun kullanıldığı 
Yaratıcılığını kışkırtan, sonunu kendi tamamlayabileceği 
Özdeşim kuracağı 
İlişkiler konusunda destekleyici, iyinin yanın da kötüye de yer veren0 
Farklı kültürleri tanıyabileceği, evrensel, iyi çevirisi olan 
Duygusal, Macera türü, öğretici ya da mesaj verici özelliği abartılmamış kitapları seçebilirsiniz. 
İlgi alanına yönelik her yeni bilgi ve kahraman onu heyecanlandıracak okuma isteğini arttırmaya başlayacaktır. Heyecanlı, maceralı olaylar ya da duygularını bulabileceği kitaplar ilgisini çekecektir.

ÇOCUKLARIN KİTAP OKUMAYI SEVMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Anne Baba olarak siz bir kitap okuyucusu modeli olabilirsiniz. 
Kitap okumak için özel zamanlar ayırabilirsiniz 
Kitap okurken mimik ve ses tonunuzu kullanarak, kitaptaki hayal dünyasının içine çekebilirsiniz. 
Kitap okumayı sevmek kitabı tanımakla başlar. Kitapçıya giderek kitapları tanıması konunda rehberlik edebilir, onun nitelikli seçim yapmasını sağlayabilirsiniz. 
Ona okunan ya da kendi okuduğu kitabı babasına, arkadaşına anlattırabilir, böylece okumanın değerini, aktarma becerisini, başkasıyla paylaşmakla ilişkiyi geliştirmeyi destekleyebilirsiniz. 
Özel günlerinde ona ya da arkadaşlarına kitap hediye edebilirsiniz. 
Birlikte kitap evleri ve fuarlarına ziyaret yapabilirsiniz. 
Günlük gazete, dergi ve sürekli yayınları takip etmesini özendirebilirsiniz. 
Odasında kitaplarını koyabileceği bir kitaplık oluşturabilirsiniz. 
Kitaplarını arkadaşlarına ödünç vererek ya da alarak, okulun kütüphanesinden yararlanmasını sağlayabilirsiniz.

Uzman Psikolog Şeyda Özdalga 

( Haber 3 )
http://kadin.haber3.com/cocuklara-kitap-okumayi-nasil-sevdiririz-10y.htm